Ana SayfaHz. Muhammed (SAV)Sünnet Nedir? Günümüze Nasıl Ulaşmıştır?

Sünnet Nedir? Günümüze Nasıl Ulaşmıştır?

Sünnet, Kur’an’ın “en güzel örnek”[1] olarak tanıttığı Hz. Muhammed’in (s.a.v) söz, fiil ve takrirleridir[2]. Müslümanlar, Kur’an-ı Kerim’in gündelik hayata nasıl tatbik edileceğini sünnetler yoluyla öğrenir. Dolayısıyla Müslümanların hayatına bir rehber olması bakımından sünnetler çok önemli bir yere sahiptir.

İslamî kaynaklara göre sünnet üç kısımda incelenir:

  1. Kavlî Sünnet: Hz. Muhammed’in (s.a.v) sözleridir, diğer bir ifade ile hadislerdir. Sünnet’in büyük bir kısmını kavlî sünnet oluşturur. Örneğin, İbn Abbâs isimli sahabenin[3] rivayet ettiğine göre, Hz. Muhammed şöyle buyurmuştur: “Hoş gör ki, hoş görülesin”[4]; ’Sıla-i rahim yapan, akrabasından gördüğü iyiliğe iyilikle karşılık veren kimse değil, akrabası kendisine iyiliği kestiğinde dahi onlara iyilik yapandır.’[5] Sahabeden Ebû Zer de şöyle aktarmıştır: “Allah Resûlü bana şöyle dedi:‘Nerede olursan ol, Allah’a karşı gelmekten sakın. Bir kötülüğün arkasından hemen iyilik yap ki onu yok etsin. Bir de insanlara güzel ahlâkla davran!’[6] Burada bahsedilen hadisler, kavli sünnetlere örnektir.
  2. Fiilî Sünnet: Hz. Muhammed’in (s.a.v) fiil ve davranışlarıdır. Sahabeler, Hz. Muhammed’i (s.a.v) büyük bir hayranlık ve merakla izleyerek, her hareketini incelemiş ve sonraki nesillere aktarmışlardır. Dolayısıyla sünnetin bu kısmı daha ziyade rivayetlerden oluşmaktadır. Hz. Muhammed (s.a.v); “Namazı benden gördüğünüz gibi kılın”[7] sözü ile sahabelerini uygulamalı olarak öğrenmeye teşvik etmiştir. Sahabeden Ebû Huzeyfe’nin; “Peygamberimiz sıkıntılı bir işle karşılaşınca namaz kılardı.”[8] rivayeti fiili sünnete örnek olarak verilebilir.
  3. Takrirî Sünnet: Hz. Muhammed’in (s.a.v) huzurunda söylenilen bir sözün, yapılan bir davranışın veya Hz. Muhammed’in (s.a.v) bulunmadığı bir ortamda gerçekleşen bir olayın ona aktarılması sonucu onu ikrar etmesi (açıklaması) demektir. Bazı durumlarda da bir olaya karşı çıkmaması veya sessiz kalmasıdır. Sahabeden Amr bin As rivayet etmiştir: “Savaşta olduğumuz soğuk bir gecede ihtilam[9] Hasta düşer, ölürüm korkusuyla boy (gusül) abdesti[10] almaktan çekindim. Hemen teyemmüm[11] ettim ve arkadaşlarıma sabah namazını kıldırdım. Olayı Peygamberimize haber verdiler. Bana, ‘Amr’ dedi. Cünüb[12] olduğun halde arkadaşlarına namaz kıldırmışsın öyle mi?’ Beni yıkanmaktan alıkoyan sebebi kendisine haber verdim ve Ben Allah’ın (Kur’an-ı Kerim’de) ‘Nefislerinize kıymayın, Allah size karşı pek merhametlidir[13]‘ buyurduğunu işittim” dedim. Bunun üzerine Hazreti Peygamber gülümsedi ve bir şey söylemedi”. Buradan Hz. Muhammed’in (s.a.v) sessiz kalarak söz konusu davranışa onay verdiği anlaşılmaktadır.

Ebû Saîd el-Hudrî benzer bir olayı şöyle anlatmaktadır: “Bir gün iki sahabe yolculuğa çıkmıştı. Namaz vakti geldiğinde abdest alacak suları yoktu. Temiz toprakla teyemmüm aldılar. Ardından namaz kıldılar. Fakat namaz vakti çıkmadan önce su buldular. Birisi abdestini tazeleyerek yeniden namaz kıldı, öbürü ise namazını iade etmedi. Sonra Peygamber’e gelip durumu anlattılar, Allah’ın Elçisi, iade etmeyene, ‘Sünnete uydun ve kıldığın namaz yeterlidir.’ dedi. Abdest alıp namazını iade edene ise, ‘Senin sevabın iki kattır.’ buyurdu.”[14] Bu örnekte de Hz. Muhammed (s.a.v), sahabelerin uygulamalarını uygun bulduğunu sözlü olarak ifade etmiştir.

Hz. Muhammed’in (s.a.v) vazifesi yalnızca Müslümanlara Kur’an’ı aktarmak değildir. Hükümler, ibadetler Kur’an-ı Kerim’de emredilmekte[15] fakat bazen ne şekilde uygulanacağının detayları verilmemektedir. Hz. Muhammed’in (s.a.v) yaşantısı da bu ayetlerin nasıl uygulanacağını fiilen göstermektedir.[16] Ayrıca Allah’tan sonra her hangi bir konu hakkında hüküm koyma yetkisinin Hz. Muhammed’e (s.a.v) verildiği de ayetlerde bildirilmiştir.[17] Bununla beraber manası anlaşılamayan ayetler olduğunda, Hz. Muhammed (s.a.v) bu ayetlerdeki maksadı da açıklamıştır. Mesela En’am suresi 82. ayetinde “imanlarına zulüm karıştırmayanların hidayete eren kimseler” olduğundan bahsedilmiştir. Buradaki “zulüm” kelimesine sahabeler “kişiye yapılan haksızlık” manası verince Hz. Muhammed (s.a.v) söz konusu zulmün “Allah’a ortak koşmak” anlamına geldiğini söylemiş ve doğru şekilde anlaşılmasını sağlamıştır.[18]

Bu örneklerden anlaşıldığı üzere Hz. Muhammed (s.a.v) dinin uygulanışını inananlara öğreten bir öğretmen durumundadır. Çağlar boyunca bu gibi açıklamalar, Müslümanların hadislere olan ihtiyacının güncel olduğunu göstermektedir. Güvenilirliği ilk günden bu güne kadar titizlikle korunan hadisler, Müslümanlar için önemli bir referans olmuştur. Bu güvenilirlik hadislerin aktarılmasındaki zincirin sağlamlığı ile mümkündür.

Hadis ilminin ortaya çıkma ve şekillenme sürecinde, sahabe, tabiin[19], tebau’t-tabiin[20]’in ciddi gayretleri olmuş, yaptıkları araştırmalar için “Hadis yolculukları” yaptıkları aktarılmıştır. Hem Hz. Muhammed (s.a.v) hayattayken hem de vefatının ardından hadisleri yazılı ve sözlü olarak (davet mektupları, veda hutbesi vb.) koruma ve kayıt altına almaya gayret edilmiştir.[21] Tedvîn (derleme) dönemi denilen bu zaman diliminde derlenen hadisler ve rivayetler, birtakım kriterlerin süzgecinden geçirilmiştir ve genel kabule göre, sahih hadisler “Kütüb-i Sitte” olarak adlandırılmış 6 kitapta toplanmıştır. Bunlar:

-Buhârî’nin el-Câmi‘u’s Sahih’i,

-Müslim’in Sahih’i,

-Ebû Dâvûd’un Sünen’i

-Tirmizî’nin Câmi’i,

-En-Nesai’nin, Sünen’i,

-Ebû Mâce’nin, Sahih’idir.

Bu kaynak eserlerde sahabelerden kadın-erkek, binlerce kişi Hz. Muhammed (s.a.v) hayattayken gördükleri ve duydukları hiçbir detayı atlamayarak birbirilerine anlatmış, ezberlemiş ve müzakere etmiştir. En çok hadis rivayet eden sahabeler arasında Ebû Hureyre, Abdullah b. Ömer, Enes b. Mâlik, Hz. Aişe ve Ümmü Seleme bulunmaktadır.

Zamanla derlenen bu rivayetler, râvisi (rivayet eden), senedi[22] ve illeti[23] ile birlikte hassas ve titiz bir şekilde incelenmiştir. İlk Müslümanların hadislerin aslına uygun şekilde aktarılması için başvurdukları çözümler şunlardır:

  1. Hadis rivayetlerini azaltma
  2. Hadis rivayet eden kişiden şahit isteme
  3. Hadis rivayet eden kişiye yemin ettirme
  4. Hadisi Kur’an-ı Kerim’le ve daha önceki bildikleri hadislerle karşılaştırma
  5. Hadisi ilk ağızdan almaya çalışma
  6. Hadisin râvilerini inceleme.

Hadisler metnin kaynağı, ravi sayısı ve sıhhat derecesi olmak üzere üçe ayrılır. Metnin kaynağı ‘kudsi hadis[24], merfu hadis[25], mevkuf hadis[26], maktu’[27] hadis olmak üzere dörde ayrılır. Ravi sayısı ‘mütevatir[28] ve ahad[29]’ olmak üzere ikiye ayrılır. Sıhhat derecesine göre de ‘sahih hadis[30], hasen hadis[31] ve zayıf hadis[32]’ olmak üzere üçe ayrılır.

Bunlar dışında ‘mevzu hadis’ denilen sözler de vardır. Bu gibi sözlere hadis demek doğru değildir. Çünkü Hz. Muhammed (s.a.v) söylemediği halde ona atfedilen uydurma sözlerdir. Bu sözleri diğerlerinden ayıran bazı özellikler vardır. Bunlar; Kur’an ve sünnete aykırı olması, tarihsel akışa ters düşmesi, güvenilir hadis kitaplarına alınmaması, küçük bir ibadete büyük sevap yüklenmesi[33], söz ve mana bozukluklarıdır.

Hadisler çok ince bir eleme ve dikkatli bir gözlem ile ele alınmış, bu alan bir bilim dalı olarak kabul görmüştür. Hadis Usûlü denilen bu çalışmalar sayesinde, rivayetlerin sıhhati (doğruluğu/sağlamlığı) incelenmiş, korunmuş ve sonraki nesillere aktarılmıştır.


[1] “And olsun ki, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok anan kimseler için Rasulullah (s.a.v) en güzel örnektir.” (Ahzâb sûresi, 21. âyet)
[2] Takrir: Onaylamak veya onaylamak anlamında sessiz kalmak anlamındadır.
[3] Sahabe: Hz. Muhammed (s.a.v) zamanında yaşamış ve sohbetlerine katılmış kişiler
[4] İbn Hanbel, I, 249
[5] Buhârî, Edeb, 15
[6] Tirmizî, Birr, 55
[7] Buhârî, Ezân, 18
[8] Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 22
[9] İhtilam: Ergenlik çağına ulaşmış yetişkin erkek veya kadının uykusu sırasında cinsel tatmin yaşamasına yani orgazm olmasına verilen isimdir.
[10] Boy (gusül) abdesti: Hükmî kirlilikten temizlenmek niyetiyle bütün vücudu su ile yıkamaktır.
[11] Teyemmüm: Suyun bulunmaması veya zorunluluk nedeniyle kullanılamaması hâlinde abdest veya boy abdesti yerine kum ya da toprakla yapılan ibadete hazırlık faaliyetidir.
[12] Cünüb: Cinsel ilişkiden sonra, dinin buyurduğu biçimde henüz yıkanmamış olduğu için temiz sayılmayan kimse
[13] Nisa/29
[14] Ebû Dâvûd, Tahâret, 126
[15] “Namazı kılın, zekâtı verin…” (Bakara/110)
[16] “Benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz siz de öyle namaz kılın…” (Buhârî, Ezân, 18)
[17] Ahzab/36
[18] Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, II, 153
[19] Tabiin: Sahabeleri görmüş ve onlarla bir şekilde irtibat kurmuş olan Müslümanlara verilen isimdir.
[20] Tebau’t-tabiin: Tabiinleri görmüş ve onlarla irtibat kurmuş Müslümanlara denir.
[21] Sahabeden Abdullah bin Amr bin el-As anlatıyor: “Rasûlullahtan duyduğum her şeyi yazıyordum, onları ezberlemek ve korumak istiyordum. Kureyş beni bundan men etti ve: ‘İşittiğin herşeyi yazıyor musun? Hâlbuki Allah Rasûlü (s.a.v) de bir beşerdir, hem kızgınlık hem de sukûnet hallerinde konuşur!’ dediler.Bunun üzerine yazmayı bıraktım ve durumu Rasûlullah Efendimiz’e arzettim. Efendimiz parmağıyla ağzını işaret ederek şöyle buyurdular: ‘Yaz, nefsim kudret elinde bulunan Allah’a yemin olsun ki buradan haktan başka bir şey çıkmaz!’”(Ebû Dâvûd, İlim, 3/3646)
[22] Hadis senedi: Hadis metnini nakleden râvileri rivayet sırasına göre zikretmek
[23] Hadis illeti: Genellikle ilk bakışta fark edilmeyen ve hadisin sıhhatini zedeleyen kusur
[24] Kudsî hadis: Manası Allah’a, lafzı Hz. Muhammed’e ait olan hadistir.
[25] Merfu hadis: Hz. Muhammed’e isnad edilen bütün söz, fiil ve anlatımlara denir. “Allah’ın Rasûlü bu­yurdu ki”, “Allah Rasûlünü şöyle yaparken gördüm.” Türünden sözler içerir.
[26] Mevkuf hadis; Sahabîlerden söz, fiil ve anlatım olarak rivayet edilen haberlerdir. “Tâbiînden Nâfi‘in, “Abdullah b. Ömer ergenlik çağına gelen çocuklarının odasını ayırır ve izinsiz olarak yanlarına girmezdi” şeklindeki rivayeti (Buhârî, el-Edebü’l-müfred, s. 353)mevkuf hadise örnektir.
[27] Maktu’ hadis: Tâbiîlerden söz, fiil ve anlatım olarak rivayet edilen haberlere denilmiştir. “Hasan-ı Basrî’nin, “Selâm vermek sünnet, almak ise farzdır” (Buhârî, el-Edebü’l-müfred, s. 358) sözü maktu hadise örnektir.
[28] Mütevatir hadis: Her tabakada, yalan üzerinde birleşmeleri aklen mümkün olmayan bir topluluğun rivayet ettiği hadise denir.
[29] Ahad hadis: Mütevatir hadislerin dışında kalan bütün hadislere verilen genel bir isimdir. Hadisin râvî sayısı herhangi bir tabakada mütevatir derecesine ulaşmamışsa ahad hadis olur. Üç, iki ya da bir kişinin rivayet ettiği hadislerdir.
[30] Ravinin sağlam bir dini itikadı, güçlü bir hafızası, kendisinden hadis naklettiği kişiye ulaşmış ve hadisi bizzat ondan almış olması, aynı hadisi rivayet eden diğer ravilerle ters düşmemesi, hadisin zayıflığına sebep olan gizli bir kusurun bulunması olmak üzere beş şartın sağlandığı hadisler sahih hadis olarak tanımlanır.
[31] Hasen hadisin sahih hadisten tek farkı râvînin hafızasının kuvveti açısından kusurlu olmasıdır.
Hadis imamlarının çoğunluğuna göre hasen hadis de delil olma açısından sahih hadis gibidir.
[32] Zayıf hadis: Sahih veya hasen hadisin taşıdığı şartların birini veya birkaçını taşımayan fakat uydurma da olmayan hadistir. Bu hadisler dini konularda delil olarak kullanılamazlar.
[33] “Kim la ilahe illallah derse, Allah, bu söz için bir kuş yaratır. Kuşun 70 bin dili, her dilin de 70 bin lügati vardır. Hepsi de o kimse için Allah’tan mağfiret diler.” Bu mevzu hadis yani uydurma söze örnektir. Bu tarz söylemler Kur’an ve güvenilir hadislerle bağdaşmamaktadır.