İslam dinine göre cehennem, Allah’ı inkâr edenlerin veya O’na ortak koşanların cezalandırılacağı yerdir. Cennet ise Allah’a iman edenlerin ahiret hayatında gideceği yerdir.[1] Cennete gitmek için, cennete ve onu Yaratana inanmak gerekmektedir. Hz. Muhammed (sav) bu durumu şu şekilde ifade etmiştir: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz.”[2]
Allah’a iman etmemek ile Allah’ı inkâr etmek veya O’na ortak koşmak arasında fark bulunmaktadır. Çünkü Allah’a iman etmeyen biri, İslam dininden habersiz veya arayış içinde olabilir. Ancak Allah’ı inkâr eden veya O’na ortak koşan kişi, İslam dinini bilen ve bu dinin yanlış olduğu kanaatinde olan kimsedir. “Yolun doğrusu kendine apaçık belli olduktan sonra Resûlullah’a karşı çıkan ve müminlerin yolundan başkasını izleyen kimseyi saptığı yönde bırakırız ve onu cehenneme atarız. Orası varılacak ne kötü bir yerdir!”[3] Ayette geçen ifade bu sebeple doğru olanın bilgisi kendisine ulaşan kimsenin, Allah’ı inkâr etmeye devam ettiği takdirde cehenneme gönderileceği şeklindedir.
Müslüman olmayanlar, Allah’ı inkâr ederek veya O’na ortak koşarak sonsuz cehennem cezasını hak edecek kadar büyük bir suç işlemektedirler. Bu, insanın Allah’a karşı işlediği bir suçtur. Bu suçun cezası, ahiret hayatında Allah’ın kuracağı mahkemede verilecektir. Dolayısıyla dünya hayatı, ahiret hayatını kazanmayı veya kaybetmeyi tercih edecek kadar yeterlidir.[4] Çünkü insan kısıtlı ömrünü öyle yaşamaktadır ki, yaşantısıyla “kendisine sonsuz bir ömür verilseydi” nasıl yaşayacağını da göstermiş olmaktadır.
Müslüman âlimlere göre Allah’ı inkâr etmek veya ona ortak koşmak büyük bir suç olduğu için cezası ahiret hayatında kurulacak olan büyük mahkemeye bırakılmıştır. Çünkü küçük suçlar için küçük müdahaleler yeterli olurken büyük suçlar için büyük mahkemeler kurulmalıdır.[5]
İslam dinine göre Allah’ı inkâr etmenin veya O’na ortak koşmanın sonsuz bir cehennemle cezalandırılması suçun büyüklüğünden dolayıdır. Çünkü kişi, Allah’ı inkâr ederek veya O’na ortak koşarak, Allah’ın yarattığı her şeyin başka türlü oluştuğunu iddia eder. Böylelikle Allah’ın sanatına, gücüne, ilmine ve yaratılış faaliyetine iftira atmış olur: “Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur.”[6] Oysa Allah, Kur’an-ı Kerim’de her şeyi en güzel şekilde yaratanın kendisi olduğunu ifade etmektedir.[7]
Tüm bunlarla birlikte bir insanın ihtida edip etmeyeceğini (diğer dinlerden veya dinsiz iken İslâm’a girmek) ve bunun ne zaman gerçekleşeceğini yalnızca Allah bilmektedir. Savaşta yere düştükten sonra kelime-i şehadeti getiren kişiyi öldüren Halid b. Velid’i hesaba çeken Hz. Muhammed (sav), Hz. Halid’in: “Korktu da bundan dolayı kelime-i şehadeti getirdi” demesi üzerine “Kalbini yarıp baktın mı?” diyerek kişinin ihtida edip etmediğini yalnızca Allah’ın bildiğini ifade etmektedir.[8] Şu da ilave edilmelidir ki Müslüman âlimler, bir insana sadece kâfir (Allah’ı inkâr eden) olduğu için kaba davranışlar sergilemeyi etik bulmamaktadırlar. Çünkü kâfire kâfir demenin, kör olan insana kör demek gibi onur kırıcı bir durum olduğunu belirtmişlerdir.[9]
Son olarak Müslüman olmayan kişinin, herhangi bir çıkar gözetmeksizin yaptığı iyilikler boşa gitmemektedir. Çünkü Allah, onları yaptığı iyilikler sebebiyle İslam’a biraz daha yakınlaştırmaktadır. Nitekim Hz. Muhammed, Hakîm bin Hizâm’ın Müslüman olmadan önce yaptığı iyilikler sebebiyle Allah’ın kendisine hidayet verdiğini belirtmiştir.[10]
[1] Al-i İmran 131; Tevbe, 73.
[2] Müslim, İman, 93.
[3] Nisa, 115.
[4] Fatır, 37.
[5] Bediüzzaman Said Nursi, 10. Lema, Risale-i Nur.
[6] Nisa, 48.
[7] Secde, 7.
[8] Ebû Dâvud, Cihad, 95; Ibn Mâce, Fiten, 1.
[9] Bediüzzaman, Münazarat, Risale-i Nur.
[10] Buhârî, “Cenâiz”, 23.