İslam’a göre dini ve dünyevi hükümlerde genel amaç; din, can, mal, namus ve neslin korunması ile ilgilidir. Bu beş temel değerin korunması, insanın insanca yaşayabilmesi ve varlığını sürdürebilmesi için çok önemlidir. Başta din olmak üzere bahsi geçen değerler uğruna canını feda etmek de İslam’da çok değerli görülmüş ve bu fedakâr kimselere şehit denilmiştir.
Kur’an’da pek çok yerde geçen “şehit” kelimesi Allah yolunda ölenleri ifade etmekle beraber ‘şahit olmak’ anlamında da kullanılmıştır. İslam’ın bir şiarı olan Kelime-i Şehadet de aynı kökten gelmekte ve Allah’ın birliğine şahit olmayı ifade etmektedir. Kur’an’da bildirilen Esmaü’l-Hüsna[1]’dan biri olan eş-Şehîd ismi de Allah’ın her şeye şahit olduğunu bildiren bir isimdir.
Şehitlerin sahip olduğu makam, ayetlerde pek çok kez vurgulanmıştır.[2] Nisa Suresinin 69.ayetinde; “Kim Allah’a ve peygambere itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar[3], şehitler ve sâlih[4] kişilerle beraberdirler; bunlar ne güzel arkadaşlardır!” sözleriyle insanlar arasındaki üstünlük dereceleri sıralanmıştır.
“Allah yolunda öldürülenleri, ölüler sanma. Hayır, onlar diridirler.”[5] ayeti ile Allah, şehitlerin sıradan insanların ölümü gibi bir şekilde ölmediklerini bildirmiş ve kendi katında rızıklandırıldıklarından haber vermiştir. Ancak şehit olmada ölçü, Allah’ın rızasıdır. Allah rızası için mücadele eden, O’nun adını yüceltmek için çaba sarf eden, cihat eden ve bu yolda canını veren kimseler şehit olurlar.
Savaşarak ölen herkesin şehit olamayacağını Hz. Muhammed (s.a.v) şöyle haber vermiştir: “Kıyamet günü hesabı ilk görülecek kişi, şehit düşmüş bir kimse olup huzura getirilir. Allah Teâlâ ona verdiği nimetleri hatırlatır, o da hatırlar ve bunlara kavuştuğunu itiraf eder. Cenâb-ı Hak: “Peki, bunlara karşılık ne yaptın?” buyurur. “Şehit düşünceye kadar senin uğrunda cihad ettim.” diye cevap verir. “Yalan söylüyorsun. Sen, “Babayiğit adam.” desinler diye savaştın, o da denildi.” buyurur. Sonra emrolunur da o kişi yüzüstü cehenneme atılır.”[6] Bununla beraber Hz. Muhammed (s.a.v), Müslümanlara savaşamadıkları durumda da şehitlik mertebesine erişebileceklerini şu sözüyle müjdelemiştir: “Şehit olmayı Yüce Allah’tan samimi olarak dileyen kimseyi, Allah, rahat yatağında vefat etse bile, şehitlerin derecesine eriştirir.”[7] Amellerin niyetlere göre olduğunu söyleyen Hz. Muhammed (s.a.v)[8], bu konuda da asıl önemli olan şeyin niyet olduğuna dikkat çekmiştir.
Bunun dışında Hz. Muhammed’in (s.a.v) şehitlerin halleri ile ilgili verdiği bilgilerden bazıları şunlardır; şehitler acı çekmeden ölürler, kanının ilk damlası yere düştüğü anda kul hakkı[9] dışındaki günahları affedilir, kabir azabı çekmezler ve cennetteki makamlarını görürler.[10] Ayrıca cennete ilk girenlerden olacakları[11], cennette her türlü mükâfat ve ikram ile karşılaşan şehitlerin, tekrar imkân olsa tekrar dünyaya dönüp, yine şehit olmayı isteyecekleri[12] ve akrabalarından yetmiş kişiye şefaat[13] edebilecekleri[14] de verilen müjdeler arasındadır.
[1] Esma-ül Hüsna: “En güzel isimler” anlamında, Allah’ın bütün isimleri için kullanılan bir terimdir.
[2] Ali İmran/170-171, Hac/58
[3] Sıddık: Doğru sözlü, doğruluktan ayrılmayan, gerçeği tasdik eden anlamında bir Kur’an terimi
[4] Salih: Dinî ve ahlâkî bakımdan iyi davranışlara sahip kişi
[5] Ali İmran/169
[6] Müslim, İmâre 152
Konuyla ilgili olarak ayrıca; Uhud Savaşı’nda yaşanan Kuzman olayı, buna ibretli bir örnektir. Şöyle ki: Savaşta Müslümanlar cephesinde çok yararlılık gösteren ve cesurluğu ile bilinen Kuzman ismindeki kişi için Hz. Muhammed daha önceden onun cehennem ehli olduğunu söylemiştir. Kuzman, ağır yaralı bir hâlde iken, orada bulunan biri: “Vallahi, bugün büyük cesaret gösterdin. Müjdeler olsun sana.” demiş, Kuzman da: “Ne müjdesi? Ben ancak kavmimin şerefi için savaştım. Yoksa savaşmazdım.” demiştir. Daha sonra, yarası şiddetlenince, acıya dayanamayan Kuzman, kendini öldürür ve şehitlik de nasip olmaz. (Buhari, Cihad, 77)
[7] Müslim, İmâre, 156, 157; Ebû Davud, İstigfâr, 26; Neseî, Cihâd, 36; İbn Mâce, Cihâd, 15
[8] Buhârî, Bedü’l-Vahy, 1; Müslim, İmare, 155; Ebu Davud, Talak, 11
[9] İnsanların birbiri üzerindeki hakları
[10] Tirmizî, Fezailü’l-cihad, 25, 26
[11] Müslim, İmare, 143
[12] Buhârî, Cihâd 6; Müslim, İmâre,108,109; Neseî, Cihâd 33
[13] Bir kimsenin bir başkası için affedilmesini Allah’tan dilemesi
[14] Tirmizî, Fezailü’l-cihad, 25