Free Porn
xbporn

buy twitter followers
uk escorts escort
liverpool escort
buy instagram followers

İslam’da Kölelik


İslamiyet’ten önce kölelik uygulaması yaygın ve hâkim bir durumdaydı. Dünya düzeni içerisinde kölelik, yerleşmiş bir müessese konumundaydı. İslam dini, böyle bir ortam dünyaya hâkimken gönderilmiştir.

İslam kölelik uygulamasını ortadan kaldırmamıştır. Çünkü o dönemki dünya düzeni içerisinde bu daha çok savaşlardan kaynaklanan fiili bir durumdur. Hz. Muhammed’in (sav) yaşadığı dönem içinde bile yapılan savaşlarda ele geçirilen esirler, İslam devletine saldırma tehlikesinden dolayı salıverilmemiştir. Bu savaş hukuku ve Müslümanların İslam dinini yaşayabilmeleri açısından tercih edilebilir bir yol değildir. Ancak İslam, köleler ile olan iletişime ahlaki bir düzen getirmiştir.

Kölelere nasıl davranılması gerektiği yönünde pek çok hadis vardır. Bu hadislerin önemle dikkat çektikleri iki konu vardır. Bunlardan birincisi, İslam’ın köle azat edilmesini teşvik etmesidir: “Bir kimse, erkek veya kadın mü’min bir köle azat ederse, Allah o kölenin her âzası karşılığında bir azasını cehennemden azat eder.”[1]

Yalnız İslâm hukukunda görülen bir uygulama olarak da devlet, gelirlerinin belirli bir bölümünü köle, cariye azadına tahsis etmiştir: “Sadakalar (zekât gelirleri) ancak şunlar içindir: Yoksullar, düşkünler, sadakaların toplanmasında görevli olanlar, kalpleri kazanılacak olanlar, âzat edilecek köleler, borçlular, Allah yolunda (çalışanlar) ve yolda kalmışlar. İşte Allah’ın kesin buyruğu budur. Allah bilmekte ve hikmetle yönetmektedir.”[2]

Hz. Muhammed (sav), Bedir, Uhud, Hendek gibi büyük savaşlarda alınan esirlerin hiçbirini köle yapmamış, onları fidye karşılığı veya Müslümanlara okuma yazma öğretmek[3] gibi değişik vesilelerle serbest bırakmıştır. Mekke’yi fethettiği gün yıllarca kendisine eziyet eden ve onu yurdundan çıkaran insanlara, “Gidin, hepiniz serbestsiniz.” demiştir.[4]

Kur’an-ı Kerim’de kölenin azat olması için ihtiyacı olan parayı ona vermek, Allah’ın emirlerine uyan ve yasakladıklarını yapmaktan kaçınan müminlerin temel vasıfları arasında sayılmıştır.[5] Başka bir ayette bir insanı özgürlüğüne kavuşturmak, sarp yokuşu aşmak olarak değerlendirilmiştir.[6]

Bir Müslümanın yaptığı bir hata veya kusuru sonunda günahını affettirebilmesi için kefaret ödemesi gerekmektedir. Çünkü bir Müslüman insan ilişkilerinde yaptığı bir hatayı veya yanlışı düzeltmek için çabaladığı gibi Allah ile olan ilişkisinde de yaptığı bir yanlışı düzeltmek için çabalamalıdır. Ramazan orucunu bozan, yanlışlıkla insan öldüren, yeminini bozan kimseler, bu hatalarının affı için kefaret öderler. İşte bu kefaretlerin başında köle ve cariye azat etmek ilk sırayı almaktadır. Bilinçli olarak orucu bozan biri, Hz. Muhammed’e (sav) gelip bu günahının affedilmesi için ne yapması gerektiğini sormuş, Hz. Muhammed (sav) de bir köle azat etmesini, buna gücü yetmiyorsa art arta iki ay oruç tutmasını buna da gücü yetmiyorsa altmış fakiri doyurmasını söylemiştir.  Şunu da ilave etmek gerekir ki zekâtın verilebileceği 8 gruptan biri de özgürlüğünü satın almaya çalışan kölelerdir.[7]

İslam dinini kölelere yaklaşımını ortaya koyan hadislerin önemle dikkat çektikleri ikinci konu ise kölelere iyi davranışlarda bulunulmasıdır. Hz. Muhammed (sav), kölesini döven birini görünce şöyle bir uyarıda bulunmuştur: “Şunu iyi bil Ebû Mes’ûd! Allah’ın sana karşı gücü, senin bu köleye karşı olan güç ve kuvvetinden çok daha fazladır.”[8]

Kur’an-ı Kerim, kölelere iyilikle muamele edilmesini emretmiştir: “Ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın.”[9] Hz. Muhammed (sav) de kölelere eziyet ve cefa edilmesini, sert ve kırıcı davranılmasını yasaklayarak, kölesini böyle bir muameleye maruz bırakanın kefaret olarak onu azat etmesi gerektiğini belirtmiştir.[10]

Hz. Muhammed (sav), “Sizden kimse kölem, cariyem demesin. Köle de sahibim, sahibem demesin. Efendi, oğlum, kızım desin. Köle de efendim desin. Zira hepiniz kölesiniz. Efendi de aziz ve celil olan Allah’tır” demiştir.[11]  Hadisten de anlaşılacağı üzere İslam dini, köle ile efendisi arasında eşit hayat ve geçim şartını getirmiştir. Köle olan kişinin ailenin bir ferdi olarak görülmesi, efendi ile kölenin aynı sofrada yemek yemesi tavsiye edilmiştir.

Görüldüğü üzere İslam dini kölelik uygulamasını ilkel bir halden kurtarıp, özgürlüğe kavuşabilmek noktasında oldukça esnek bir hukuki statüye oturtmuştur.[12]


[1] Müslim, Itk: 21.
[2] Tevbe, 60.
[3] Ahmed, I, 247; Vâkıdî, I, 129; İbn-i Sa’d, II, 22.
[4] İbn Hişâm, Sîret, V, 73.
[5] Bakara, 177.
[6] Beled, 10- 13.
[7] Mücadile, 3.
[8] Tirmizî, Birr, 30.
[9] Nisa, 36.
[10]Müslim, Eymân, 29.
[11] Buhârî, Itk, 17.
[12] Bediüzzaman Said Nursi, Münazarat, Risale-i Nur.