Meleklerin en büyüğü ve Allah’a en yakın olanı diye anılan Cebrail, Kur’an ve güvenilir hadis kaynaklarına göre dört büyük melekten biridir.[1] Görevi, Allah’tan aldığı vahiyleri (Allah’ın emir ve yasaklarını) peygamberlere iletmektir. Ayrıca Hz. Muhammed (s.a.v) Cebrail’in Allah ile kulları arasında elçilik yapmakla görevli olduğunu, Allah’tan aldığı emirleri hem meleklere hem de peygamberlere bildirdiğini söylemiştir.[2] Cebrail’in üstün nitelikli ve güçlü olduğunu bildiren ayetler[3] olmakla beraber o ancak Allah’ın kullarından bir kul ve emrinde görevli bir melektir.[4]
Melekler nurani varlıklar olduğu için duyularla algılanamazlar. Ancak gerçek halleri dışında farklı şekil ve suretlere bürünebilme özelliğine sahiplerdir. Hz. Meryem’e Hz. İsa’nın (a.s) doğacağını haber vermeye geldiğinde, genç bir delikanlı şeklinde görünen Cebrail[5], Hz. Muhammed’e (s.a.v) de arkadaşlarıyla olduğu bir sırada yine insan suretinde gelmiş; İslam, iman, ihsan ve kıyametle ilgili bazı sorular sorup cevaplarını istemiş, hatta bu olay kaynaklara “Cibril hadisi” şeklinde geçmiştir.[6]
Hz. Muhammed (s.a.v) ve Cebrail’in her yıl Ramazan ayında o zamana kadar indirilen ayetleri beraber okudukları da bilinmektedir.[7] Ayrıca Kur’an’da her yılın Kadir gecesinde (Kur’an’ın indirilmeye başladığı gece) meleklerin ve Cebrail’in yeryüzüne indiği bildirilmektedir.[8]
Melekler İslam dininde önemli ve saygı duyulan varlıklardır. Dört büyük melek de bunlar içinde en önemlileridir. İsimleri anıldığında “Aleyhisselam (Allah’ın selamı üzerine olsun)” denilir. Hz. Muhammed (s.a.v) de bu meleklerin Allah katındaki üstün mertebelerine işaret olarak zaman zaman dualarına onların isimlerini anarak başlamıştır; “Allah’ım! Ey Cebrail’in, Mikail’in ve İsrafil’in rabbi, göklerin ve yerin yaratıcısı, gözle görülen ve görülmeyen âlemleri bilen![9] örneğinde olduğu gibi.
[1] Tirmizî, Menâḳıb, 17
[2] Buhari, “Tevhid”, 33
[3] Necm/5-7
[4] Taberi, Câmiul-Beyan, XXIV, 29
[5] Meryem/17
[6] Buhârî, İman 1; Müslim, İman 1
[7] Buhari, “Savm”,7
[8] Kadir/4
[9] Müslim, “Salatü’l Müsafirin”, 200; Tirmizi, “Daavat”, 31