İnsanın bir varlığı sevebilmesi için merak etmesi ve tanıması gerekmektedir. İnsan, birini merak edip tanımaya başladıkça, eğer onda sevgi gerektiren sıfatlar fark ederse ona karşı sevgi hissetmeye başlar. Böylelikle insan, sevilen ile iletişim halinde olma ihtiyacı hisseder.
Allah’ı sevmek için onu tanımak gerekmektedir. Tanımak için, merak etmek ve soru sormak lazımdır. Akabinde kişi, yaratıcısını tanıdıkça sever ve Onunla iletişim halinde olmak ister.
Allah, insanlara kendini üç şekilde tanıtmaktadır: Evrende yarattıklarıyla, Kur’an-ı Kerim’le ve elçisi olan Hz. Muhammed aracılığıyla. Bu üç özne, birbirini doğrulayan ve birbirini destekleyen şekilde Allah’ı insanlara anlatmaktadır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bu durum şöyle ifade edilmiştir: “Göklerde ve yerde Allah’ın varlığını, birliğini ve kudretini gösteren öyle deliller var ki! Onlar, bu delillerle sürekli iç içe, yan yana bulunurlar, fakat üzerinde hiç düşünmeden tam bir aldırmazlık içinde onlardan yüz çevirirler!”[1]
İnsan, Allah’ı iki şekilde sevebilir. İlk olarak kişi, sevgisini doğrudan Allah’a verir. Allah’a duyduğu sevgi ile birlikte Allah’ın sevdiği her şeyi sever. Böylelikle kişinin yaratılan şeylere beslediği sevgi, Allah’a duyduğu sevgiyi azaltmaktan ziyade arttırır. İkinci olarak da insan, ilk olarak sebepleri yani dünyayı ve yaratılanları sever. Kişi, bu sevgiyi Allah’ı sevmeye aracı yapar. Bu çeşit sevgi, istikrarını koruyamaz ve genellikle dağılır.[2]
İnsan Allah’a duyduğu sevgi ölçüsünde, Allah tarafından yaratılmış olan tüm varlıkları da sever. İslam ahlâkında çok önemsenip istenen özellikler olan tüm yaratılmışlara yardım etme, onları koruma, onlar hakkında duâ etme, onların iyiliği için gayret gösterme, Allah sevgisinin sonuçlarıdır.
İslam dinine göre Allah’ı seven kimse, Hz. Muhammed’i takip etmeli ve onu örnek almalıdır. Kur’an-ı Kerim’de bu durum şöyle ifade edilmiştir: “De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.”[3]
Hz. Muhammed (sav), kişinin Allah’a imanından lezzet alabilmesi için üç şarttan bahsetmiştir: “Üç özellik vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar: Allah ve Hz. Muhammed’i (sav) (bu ikisinden başka) herkesten fazla sevmek; sevdiğini Allah için sevmek; Allah kendisini küfür(Allah’ı inkar) bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek.”[4]
Allah, kendi sevgisine layık olan kimselerin, Allah’a duydukları sevgi sebebiyle; birbirlerini sevdikleri, birbirlerini ziyaret ettikleri, bir araya geldikleri, sadaka verip iyilik yaptıklarını belirtmiştir.[5]
İnsanın Allah’a karşı hissettiği sevgi, Allah korkusu ile dengelenmelidir: “O’nun rahmetini umar, azabından korkarlar. Rabbinin azabı gerçekten sakınılması gereken bir azaptır.”[6] İslam’da kişinin korku ve ümit duyguları arasında olması teşvik edilmiştir. Çünkü aşırı korkudan ümitsizlik, fazla ümitten de gaflet[7] doğar: “Onlar, korku ve ümit içinde Rablerine dua ederler.”[8] “Onlar ahiretten çekinir ve Rabbinin rahmetini umarlar.”[9] Kişinin Allah’ın rahmetini umması bir başka ayette şöyle açıklanmıştır: “De ki: Ey günahta aşırı giderek nefislerine zulmetmiş kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Muhakkak ki Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki o çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir. Öyleyse azap gelmeden önce rabbinize dönün ve O’na teslim olun; sonra kimseden yardım göremezsiniz.”[10]
Şu da ilave edilmelidir ki Allah’tan korkmak, bir düşmandan ya da tehlikeden korkmaktan farklıdır. Allah korkusu, aslında kendi yaptığı yanlışlardan dolayı Allah’ın adaletiyle yüzleşmekten ve böylece Onun sevgisini kaybetmekten korkmak demektir. İslam’a göre Allah korkusu ile elde edilen ahlaki bir özellik olan “takva”, insanın Allah’ın emirlerine uyması ve yasaklarından sakınması demektir. Kur’an-ı Kerim, Allah’tan korkmanın farklılığını şöyle ifade etmiştir: “Ey iman edenler! Kudret ve yüceliğine yaraşır bir biçimde Allah’tan nasıl korkmak gerekiyorsa öylece korkun ve ancak O’na gönülden boyun eğmiş Müslümanlar olarak can verin.”[11] Hz. Muhammed (sav), Allah’ı en iyi tanıyanın ve O’ndan en çok korkanın kendisi olduğunu ifade etmiştir.[12] Allah Kur’an-ı Kerim’de kendisinden en çok korkanın kendisini en iyi tanıyanlar olduğunu buyurmuştur: “Kulları içinde Allah’tan ancak âlimler korkar.”[13]
[1] Yusuf, 105.
[2] Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevi- i Nuriye.
[3] Al-i İmran, 31.
[4] Buhârî, Îmân 9, 14, İkrah 1, Edeb 42; Müslim, Îmân 67.
[5] Muvatta’, Şa’r, 16.
[6] İsra, 57.
[7] Gaflet: Kişinin kendi arzularına uyarak zamanı boşa geçirmesi veya önemsiz şeylerle uğraşması demektir.
[8] Secde, 16.
[9] Zümer, 9.
[10] Zümer, 53- 54.
[11] Al-i İmran, 102.
[12] Buharî, Edeb, 72.
[13] Fatır, 28.