Free Porn
xbporn

buy twitter followers
uk escorts escort
liverpool escort
buy instagram followers
Ana SayfaKritik Sorularİslam Ve Ruhbanlık

İslam Ve Ruhbanlık

Ruhbanlık, “yoğun bir dini kaygı ve korkuyla acı çekme ve kendini sosyal hayattan soyutlayıp ibadete verme” anlamına gelmektedir. Ruhbanla aynı kökten olan Rahip kelimesi de Allah’tan korkan ve uzlet (yalnızlık) halinde ibadet eden kişiyi ifade etmektedir.[1] Ruhbanlık, İslâm’da yoktur.

Kur’an-ı Kerim’de ruhbanlık uygulamasının Allah tarafından emredilmediği ve bu uygulamayı bazı Hristiyanların Allah’a daha yakın olmak için kendilerinin uygulamaya başladıkları ifade edilmektedir: “Arkalarından Meryem oğlu Îsâ’yı da gönderdik, ona İncil’i verdik, ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirdik. Kendilerinin icat ettikleri ruhbanlığa gelince, biz onlara bunu emretmemiştik; sırf Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yapmışlardı, ama buna hakkıyla riayet etmediler. Biz de içlerinden iman edenlere mükâfatlarını verdik, ama çokları yoldan çıkmışlardır.”[2] Ayette de görüldüğü üzere ruhbanlık uygulamasının çıkış noktası inanılan ilaha daha yakın olmayı ve manevi boyutta derece kazanmayı hedeflemektir.

İslam dinine göre ise bir insan, yaratıcısı olan Allah ile her an ve her yerde yakınlık kurabilir. Bunun için bireysel ve sosyal hayatını duraklatmasına, kendini uzlete çekmesine (yalnız yaşamasına) gerek yoktur. İslam, kendisini ibadete adamak üzere evlenmekten uzak durmayı da doğru bulmaz. Nitekim Hz. Muhammed (sav), bazı Müslümanların ruhban hayatı yaşamaya başlaması üzerine şöyle buyurmuştur: “Hem oruç tutun hem yiyin, hem ibadet edin hem uyuyun. Ben hem oruç tutuyorum hem iftar ediyorum, hem ibadet ediyorum hem uyuyorum; ben et yiyorum ve kadınlarla evleniyorum; benim sünnetimden uzaklaşan benden değildir.[3]

İslam’da Allah ile kurulan iletişim için bir zaman ve mekân sınırlaması yoktur. Mesela dua ile insan her an Allah ile konuşabilir. Nitekim Allah, Kur’an-ı Kerim’de zaman ve mekân belirtmeksizin kendisine dua eden kişiye cevap vereceğini ifade etmektedir.[4]

İslam dininde dini ilkeleri araştıran insanlara, müçtehit veya din âlimi denmektedir. Bununla birlikte İslam’ı araştırıp anlamak ve insanlara anlatmakla ‘görevlendirilmiş’ bir zümre bulunmamakta, bu görevler tüm Müslümanlar tarafından paylaşılmaktadır. Müçtehit, Kur’an-ı Kerim’in ayetlerine ve Hz. Muhammed’in (sav) hadislerine dayanarak hüküm çıkaran kimseye denir. Bu insanların, dini hükümlere odaklanmaları, toplumsal ve bireysel hayatlarından vazgeçmeleri ile kazanılabilecek bir nitelik değildir. Aksine bu insanların vazifelerinden biri, bir Müslümanın, “sosyal hayat” içerisinde dinini doğru yaşama hususunda karşılaşabileceği problemlere çözüm aramaktır.

Müslümanların sosyal görevlerinden biri, toplumda, doğru olan halleri ve davranışları yaymak ve yanlış olan hal ve davranışları engellemek için çabalamaktır. Nitekim Kur’an’da bu durum şöyle ifade edilmiştir: “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.”[5] Görüldüğü üzere sosyal hayattan uzaklaşıp İslam dininin emirlerini sadece kendi kabuğunda yaşamak, bu din tarafından istenen bir özellik değildir.

İslam, Müslümanlara Allah’ın helâl kıldığı (izin verdiği) iyi ve güzel şeyleri haram saymamayı (kendilerine yasaklamamayı), sınırı aşmamayı tavsiye etmektedir.[6] Allah’ın izin verdiği yiyeceklerden ve içeceklerden faydalanıp, Allah’ın yasaklarından sakınmak gerektiği[7], dolayısıyla hayatın güzelliklerinden Allah’ın koyduğu sınırlar çerçevesinde istifade edilebileceği bildirilmiştir.


[1] Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât.
[2] Hadid, 27.
[3] Buhârî, Nikâḥ, 1; Müslim, Nikâḥ, 5.
[4] Mümin, 60.
[5] Al-i İmran, 104.
[6] Mâide, 5/87
[7] Mâide, 5/88