Öfke; insan ve hayvanda ortak bulunan bir özelliktir. İnsan, aklı ile hayvandan ayrılır ve iradesiyle duygularını dengeler. İslam’da ifrat da tefrit de (azda ya da çokta aşırıya kaçma) uygun görülmemiştir. Öfkenin fazlası zalimlik doğurur. Azı ise insanı korkaklığa sürükler. İslam denge dinidir[1] ve bu iki duygunun dengesi de cesarettir.
Cesaret; İslam öncesi Arap topluluğu olarak nitelendirilen cahiliye döneminde çok önemli bir yere sahiptir. O dönemde daha çok eziyet ve haksızlık yapmada ortaya çıkan cesaret, İslam’la birlikte hayra ve Allah yoluna kullanmaya dönüşmüştür. İslam kaynaklarına göre; akıl, din, can, ırz ve mal korunması gereken beş değer olarak nitelendirilmiş, bu da cesaret ile mümkün görülmüştür. Gerektiğinde zalim bir devlet başkanına cesaret göstererek doğru olanı haykıran kişi için Hz. Muhammed, sonucunda ölse bile “En büyük şehit odur.” tanımını yapmıştır. [2]
Cesaret, adaletle beraber olduğunda kahramanlık göstergesidir. Ayette “Bir topluluğa duyduğunuz öfke sizi adaletsizliğe sevk etmesin.”[3] uyarısı ile Allah, öfkenin sınırını çizmiştir. Bununla beraber savaş ile ilgili ayetlerde de cesaretin önemine dikkat çekilmiştir. Fetih suresinde; “O, Allah’ın elçisi Muhammed’dir. Onunla beraber olanlar da kâfirlere karşı sert, kendi aralarında merhametlidirler.”[4] ayeti ile cesaretin olması gereken şekli tarif edilmiştir.
Hz. Muhammed (s.a.v) arkadaşları tarafından içlerindeki en cesur kişi olarak nitelendirilmiş[5], bununla ilgili amcasının oğlu ve damadı Hz. Ali de şöyle demiştir: “Biz Bedir’de Allah Resûlü’ne sığınıyorduk. O gün kendileri, düşmana en yakın duranımız, insanların en cesur ve metânetli olanı idi.”[6]
Hz. Muhammed’e (s.a.v) göre; “Bir kişide bulunan huyların en kötüsü, aşırı cimrilik ve şiddetli korkaklıktır.”[7] Bu sebeple “Allah’ım! Kederden, üzüntüden, tembellikten, cimrilikten, korkaklıktan, borç yükünden ve halkın galeyana gelerek taşkınlığından sana sığınırım.”[8] şeklinde dua etmiştir.
[1] Bakara/143
[2] Tirmizi, Ahkam, 4
[3] Maide/8
[4] Fetih/29
[5] Müslim, Cihâd,76
[6] İbn-i Hanbel, I, 86
[7] Ebû Dâvûd, Cihâd, 21
[8] Nesâî, İstiâze, 25